2 Şub 2016

Yrd. Doç. Dr. Saltuk Özemir Açık Radyo’da

Açık Radyo’da (FM 94.9) 2 Şubat 2016 Salı günü sabah saat 10:30.

Mikrofonda Gedik Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi (GSMF) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Pınar Erkan, “Ahşaptan Betona Mecidiyeden Jetona” adlı programında yine GSMF öğretim üyesi ve Dekan Yardımcısı, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Başkan Yardımcısı,  Yrd. Doç. Dr. Saltuk Özemir’i konuk ediyor.  Sohbetin konusu, 1950’den günümüze popüler kültür mekanları ve James Bond filmleri.  Aynı başlıklı Doktora Tezini Dr. Özemir, saygıdeğer hocası Mimarlık Tarihi uzmanı Prof. Dr. Filiz Özer’in danışmanlığında gerçekleştirmiş olduğunu söyleyerek söze başlıyor ve bir “iç” mimar olarak kendisinin iç dünya tasavvuru ile ve iç dünya tasavvurunun dönemden döneme nasıl değiştiğiyle ilgilendiğini anlatıyor.  Doktora Tezi konusunda “Niçin Bond filmleri?” sorusuyla karşılaşınca Dr. Özemir şöyle diyor:  “1962 yılından itibaren adeta bir dizi film gibi süreklilik içinde zihinlerde doruk yapmış, ve yirminci yüzyılda ‘iç’ dünyanın kurgusu ve temsili açısından önem kazanmış, sanki markalaşmış ve bir kurum kimliği yaratmış gibi bir yapıt, Bond filmleri,” diyor.  “Mekan olmadan bir anlatı ortaya çıkamıyor,” diye ekliyor.  “Senaryo ve anlatı bu filmlerde iç içe geçmiş.  Mekan aracılığıyla bir kimliği dışa vurabilecek bir meslek bizimkisi,” diyerek eski dönemlerdeki söylencelerle 20. Yüzyıl ortalarında gerçekleşen söylencelerin arasındaki büyük farkı vurguluyor.  Bunu eldeki nesnel varlıklardaki dönüşümle örnekliyor:  eskinin kitabı vardı, değişimle birlikte dergiler, süreli yayınlar, daha hızlı tüketilir olanlar öne çıktı;  saat ekranında dakikaların önüne saniyeler geçti.  İan Fleming’in, yarattığı Bond personasının “iç” dünyasını her yönüyle; Ampir mobilyalarla döşeli geniş evi ve gerçeküstü yatak odası ile şekillendirdiği tarihsel dönemi ise Dr. Özemir şöyle tanımlıyor: “Soğuk Savaş kaygılarıyla dolu, gelecekçiliğin doruk yaptığı 1962 yılı, ve o dönemin dönüşümleri içinde konumlanmış bir karakteri temsil eden bir “iç” dünyanın, “öteki”ne ait, yani patronun kurulu düzenini temsil eden dünyaya karşıt duruşu Bond filmlerini bir kült haline getiriyor.”